AK Parti kendi hikayesine bu kadar zarar vermemeli
Bu köşede sıklıkla AK Parti’nin özellikle son 7-8 yılda ciddi bir istikamet değişikliği yaşadığını, bu yüzden de ilk on yılda bizzat kendi iktidarı tarafından hukukta, ekonomide, dış politikada ve demokratikleşmede atılan önemli adımların, şimdi yine AK Parti iktidarı tarafından sistematik bir şekilde yok edildiğinin altını çizmeye çalışıyorum.
Biliyorum AK partili dostlarımız bu eleştirilerden hiç hoşlanmıyorlar. Kimisi doğrudan, kimisi de dolaylı bir şekilde eleştirilerini ve kırgınlarını iletiyorlar. Onları da anlamaya çalışıyorum, pencereleri kapatıp çevre ve dünya ile irtibatı koparınca bazı gerçekleri görmek maalesef pek mümkün olmuyor.
Şu anda parti içinde aktif olarak yer alanlar, ne yazık ki AK Parti hikayesinin, bu partiye gönül verenlerin bile vicdanını yaralayan bir noktaya doğru ilerlediğini görmüyorlar ya da görmek istemiyorlar. Parti içinde yönetim makamında olanlar, “Hele bir seçim daha alalım, sonrasına bakarız” havasında olabilirler ama yarın her şey için çok geç olabilir.
Unutmayalım, her türlü hukuksuzluğu göze alarak ve de siyasi ahlakı yok sayarak her seçimi alabiliriz, bu mümkün elbette. Hukukun işlemediği bir Türkiye, bugün AK Parti mahallesi için övünç kaynağı olabilir belki… Ancak bilelim ki bugünün bir de yarını olacak mutlaka…
İşte tam da bu yüzden AK Parti her şeye rağmen, hukuka riayet ederek iyi şeyler de yapabileceğini, şu anda önemli bir fırsat yakaladığını bildiği halde neden hikayesine bu kadar zarar verir doğrusu anlamak mümkün değil.
Mesela yeni Suriye’nin oluşumunda özellikle Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın diplomatik hamleleriyle önemli bir itibar kazanan AK Parti iktidarı, bizzat kendi elleriyle bu avantanı heba ediyor.
Düşünün ki Dışişleri Bakanı Fidan önce Suriye’de yeni yönetimle görüşüyor, sonra da Arap ülkeleri ve Batılı ülkelerle görüşerek bir politika inşa etmeye çalışıyor. Ama ne hikmetse iktidar, adeta yangından mal kaçırırcasına bütün bunları siyasal bir ranta dönüştürme telaşına kapılıyor.
Bu yüzden de Ekrem İmamoğlu’nun başkanı olduğu Türkiye Belediyeler Birliği’nin Suriye’ye yapacağı yardım ziyaretine önce Şam valiliği izin veriyor, 6 saat sonra muhtemelen Ankara’nın telkiniyle iptal ediliyor.
Oysa iktidar tarafından CHP’nin Suriye konusunda duyarsız olduğu söyleniyordu. İşte İmamoğlu tam da AK Parti iktidarının beklediği duyarlığı gösteriyor. Demek ki iktidar özellikle İmamoğlu’nun Suriye konusunda duyarlı olmasını istemiyormuş…
Neden AK Parti’nin, başarı kaydettiği her işi kendi elleriyle berbat ettiğini anlayan varsa beri gelsin...
Maalesef sadece Suriye meselesinde değil, Türkiye’nin hukuki görünürlüğüne zarar vermede de anlaşılmaz bir telaş sergiliyor. En son Beşiktaş Belediyesi’ne düzenlenen şafak operasyonu, hukuku baypas eden bir durumun en net fotoğrafıdır. Belediyelerdeki ihalelerde birtakım usulsüzlükler olabilir mi? Elbette olabilir… Ancak bunun yolu gece yarısı baskın yaparak insanlara terörist muamelesi yapmak olmamalıdır. Belediye başkanı Rıza Akpolat’ı ifadeye çağırırsınız ve süreç hukuki devam eder. Ayrıca Beşiktaş Belediyesi’nde ihale alan Aziz İhsan Aktaş önderliğindeki şirket, AK Partili belediyelerden de çok sayıda devlet kurumundan da ihaleler almış.
İşin tuhaf tarafı ‘suç örgütü’ olarak tanımlanan bu şirketin devletten aldığı ihaleler tertemizmiş ama muhalefet belediyesinden aldığı ihale kirliymiş. Açıkçası hiç inandırıcı bir görüntü değil…
Kimse kusura bakmasın ama bu tür bir operasyonu, insanlar doğal olarak hukukun muhalefeti itibarsızlaştırmak için kullanıldığını iddia ederlerse, bundan hem ‘hukuk devleti’ anlayışı hem de iktidar zarar görür.
AK Parti iktidarının özellikle son on yılına ilişkin oluşan ‘yolsuzluk algısı’ dikkate alındığında, son derece kafa karıştırıcı bir fotoğraf ortaya çıkıyor ki günün sonunda bu işten en zararlı çıkanlardan birisi de AK Parti olur…
İktidarla muhalefet arasında zaman zaman siyasi nezaket sınırlarını aşan mücadele olabilir, siyasetin doğasında bunlar da var elbette. Ama bu mücadele hukukun sınırlarını zorlayan bir noktaya varırsa, en çok hukuk zarar görür ve hep birlikte kaybederiz.
Eğer AK Parti, bütün bu olup bitenlerin sonunda “Bakın bakın işte CHP’nin de AK Parti’den bir farkı yokmuş” benzeri bir algıya güvenirse çok yanlış yapar. Çünkü böyle bir mücadelenin kazananı olmaz.